İkinci dünya savaşında Japonların eline tutsak düşen İvan, tutsaklığında eski sevgilisi Maria’yı hayal edip,onunla yaşayabileceklerini düşünerek direncini yüksek tutmaya çalışır ve savaş sonunda evine geri döner. Maria ile evlenirler ancak İvan savaş sırasında Maria ile ilgili kafasında öyle yüksek bir ideal belirleyip onu gözünde o kadar kutsallaştırmış ve sevgisini büyütmüştür ki, istese bile onunla beraber olamaz.
Ivan, çocukluk aşkı Maria’yı ona ulaşamadığı süre içinde öyle çok düşlemiştir ki yitirmiştir onun gerçekliğini. Onunla kuracağı hayatı düşlemek savaş esiri olarak kapatıldığı kampta ona yaşamsal bir umut vermiştir, ancak özgürlüğünü edindiğinde hala aynı aşkı duyumsasa da artık yanı başında olan Maria’ya dokunamıyor, onla birleşemiyordur. Çünkü Ivan’ın arzusu Maria’yı en başta aşkın nesnesi olarak yaratmış olsa da, Ivan’ın savaş döneminde savaş esiri koşullarında onu hem bir kurtuluş imgesine hem de ulaşılamayan nesneye dönüştürmüştür. Ivan ve Maria tekrar karşılaştığında ise arzunun yarattığı imgesellik ile gerçeklik bir çatışmaya girmiştir. Bu ilişkinin tekrar düzenlenmesi, arzunun yeniden rayına yerleştirilmesi için de güçlü bir darbeyle gerçekleşecek bir kopuşa ihtiyaçları olacaktır.