Savunmasız bir sığınmacı ve ona koşulsuz yardım eli uzatan fakir ama gönlü zengin bir adamın hikâyesi... Bir yerlerde gerçek dostluğun hâlâ var olduğunu ispat eden sıcacık bir film olmuş. Karakterlerin arasındaki uyum, mahalle yaşantısı, diyaloglar, ilişkiler çok sahici ve hayatın içindendi. Geçen bir gün babamla gerçekleşen bir telefon görüşmesini hatırlattı bana: “Neden vakti zamanında büyük bir şehre gitmek yerine o küçük kasabaya saplanıp kaldınız. Belki çok daha iyi şartlar altında yaşıyor olurdunuz,” demiştim. O da bana: “Ben sokağa çıktığım zaman Ahmet dayıyı, Mehmet amcayı görmezsem yapamam,” demişti. İşte film de tam olarak bu bakış açısını anlatıyor. Kalabalık bir şehirde yalnız olmak mı? Yoksa sakin bir mahallede kapı komşuları ve esnaf ile kıt kanaat ama huzurlu yaşamak mı? Gerçek dostluklara, her şeye rağmen yardım eli uzatanlara, paylaşanlara ve “Canını sıkma, acele etme, olunca verirsin,” diyenlere...
Filmin konusu ilgi çekmekle birlikte son derece amatörce çekilmiş bir film.